Kaz Dağlarını Yok Etmek Kalgançı Çağ(Kıyamet) Alametidir(Türk Mitolojisi'ne kulak ver!)

Kaz Dağlarını Yok Etmek Kalgançı Çağ(Kıyamet) Alametidir(Türk Mitolojisi'ne kulak ver!)
Bu kampanya neden önemli?

Kaz Dağlarında - Kirazlı'da gerçekleştirilen katliam doğaya, vatana ve millete ihanetten başka bir şey değildir! Öncelikle Kirazlı'nın Kaz Dağlarının bir parçası olduğunu, aynı bölgede olduğunu belirtelim. Aralarındaki mesafe birbirlerinden kopuk olduklarını, daha da önemlisi yapılan katliamı haklı kılmaz!
Türkiye'nin akciğerleri olarak tanımlanan Kaz Dağları barındırdığı ağaç miktarı sebebiyle Türk töresince çok kutsal bir öneme sahiptir.
Türk Mitolojisi'nde yer alan eskatolojik mitler arasında "ağaç kesme" sebebiyle gerçekleşen kıyamet senaryoları bir hayli fazladır ve bu hazin sona "kalgançı" denir.
Altay Türkleri arasındaki bir inanca göre insanoğlu gün geçtikçe daha da azacak, yeryüzündeki ağaçları kesecek, orman gittikçe azalacak, taş yapılar artacaktır ve orman yok edildikçe doğadaki hayvanlar da birer birer yok olacaklardır. Artık insanlar da hayvanlar da çoğalamamaya başlayacak, bu şekilde devam edildiğinde de en sonunda yeryüzünde yaşlı bir kadın ve bir de kurt kalacaktır. Kurdun yaşlı kadını yemesi ile ise tüm yaşam son bulacaktır.
Burada anlatılan azmış insan günümüz toplumudur ve gün geçtikçe ağaçları katletmektedir. Atalarımızdan tüm insanlığa miras kalan bu inanca kulak verip kendimize çekidüzen vermemiz gerekmektedir. Türm Türkiye olarak, tüm dünya olarak bu katliama tepki göstermeliyiz, bunu engellemeliyiz!!!
Homeros'un "Tanrıların yaşadığı dağ." olarak tanımladığı, Yörük Türkmenlerin "Sarı Kız"'ının makamı olan Kaz Dağlarının önemini daha iyi kavramamız için gelin Türk Mitolojisi'nde ağacın önemine daha detaylı bakalım. Günümüzde de yaşattığımız değerlerimizi bir kez daha anımsayalım ve kararlı bir şekilde ağaçlarımızı koruyalım.
Her şeyden önce artık kalıplaşmış bir ifade haline gelen "Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk yer Tayga Ormanları" cümlesini hatırlayalım. Türkler o ana kadar asırlarca bu ormanlık alanda korunarak yaşamışlardır. Orman soğuk havada sığınılacak yerdir, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunulacak yerdir. Bir düşmandan veya hayvandan kaçarken ormanda kendinizi rahatlıkla gizleyebilirsiniz. Orman yiyecek ve barınma gibi ihtiyaçlarımızı da karşılar. Öyle ki yeri gelmiş kayın kovukları Türkler için ölülerini defnedecek yerler olmuşlardır. Mitolojimizde ağaçtan yaratılan veya doğan insanları göz önüne alırsak bu gayet mantıklı bir davranıştır. Atalarımız boş yere "Yaş kesen baş keser." dememişlerdir. Türk Mitolojisi'nde Tanrı Bay Ülgen dünya insanlarını 7 veya 9 dallı bir ağaçtan yaratmıştır. Yine Altay Yaratılış Miti'nin bir varyantında Tanrı Ülgen insan vücudunu yaratır ancak ona can vermeye gücü yetmeyince, en büyük Tanrı olan Kayra Han'a bir kuzgun göndererek can ister. Göğe yükselip canı ağzına aldıktan sonra geri inen kuzgun yeryüzüne inerken bir leş görür. Bu esnada ağzını açıp leşe yönelir ve can yeryüzündeki cansız, kuru bir ağacın üzerine düşer. Canın düşmesiyle ağaç yeşerir ve her mevsim yeşil kalır. Bu ağaç çam ağacıdır. Bunun gibi mitlerle çevrelenen Türk halklarında ağacın yaşamın, uzun ömrün, soyun, hanlığın sembolü olması doğaldır. Zaten yaş, yeşil, yaşam gibi kelimeler aynı kökten gelerek hem yaşamı hem ağacın özelliklerini belirtmektedirler ve Türk halklarının çoğunda kullanılmaktadırlar. Osmanlı Hanedanlığı’nın kurucusu Osman Bey ve Hive Hanı Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın rüyalarında gördükleri göğüslerinden veya karınlarından çıkan ağaç, uzun süren köklü bir hanlığı temsil ettiği şeklinde yorumlanır. Yine kayın–kadın kelimeleri aynı kökten gelmektedirler ve akrabalık ilişkilerinde ”Dünür” erkek tarafı akrabaları için kullanılırken ”Kayın”'da kadın tarafı akrabaları için kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesi için konuşacak olursak günümüzde iki taraf için de kayın kullanılmaktadır. Örnek verecek olursak kaynana, kayınbaba (kayın+ana, kayın+baba). Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan ağaç kovuğundan çıkan bir kızla evlenir. Uygur Türklerine ait "Göç Destanı" ağaçtan doğan çocuklardan bahseder ve Uygurlar bu çocuklardan birini kendilerine kağan olarak seçerler. Dede Korkut'ta ormanda büyüyen Basat atasının Kaba Ağaç olduğunu söyler. Attila'nın yani Avrupa Hun Devleti'nin, Selçuklu'nun ve daha birçok Türk devletinin bayrağında gördüğümüz kartal bazen tek bazen çift başlı olarak tasvir edilmekle birlikte, mitolojimizdeki yeri ve göğü birbirine bağlayan büyük Yaşam Ağacı'nın, Ulukayın'ın tepesinde yaşamaktadır. Şaman dualarında kutlu ağaç olarak geçen bu ağacın kovuğunda da doğum tanrıçası Kübey Hatun yaşamaktadır. Kübey Hatun'un gövdeden aşağısı bitki, yukarısı insandır ve göğüslerinden bengisu yani ölümsüzlük suyu akmaktadır. Yakut Türklerine ait bir mitte ölmek üzere olan bir insanı ağaç içinden çıkarak emzirir ve insan bu şekilde hayatta kalır. Cengiz Han ile Camuka bir ağaç önünde ant içerek kan kardeşi olurlar. Bazı ağaçlık bölgelerin ”koru” diye adlandırılmasının sebebi de kutsal sayılıp korunan yer olmasıdır. Yurdun/ otağın nasıl dayanağı varsa göğün de dayanağı olması gerektiğini düşünen şamanlar, bu dayanağın ağaçlar ve dağlar olduklarına karar vermişlerdir. Kam, oyun, baksı, şamanlar ayinlerinde temsili olarak ağaca tırmanarak göklere, Ülgen’in yanına çıkarlar. Şamanlar davullarına sıkça ağaç çizerler. Bu folklorik unsurların yanında mitolojimizde ağaç yer ile gök arasında bir kozmik bağ olarak algılanır. Gök ile yer arasında hem köprü hem destek işlevi gören "Göğün Direği"'nin yansımalarını yurdun, yani otağın merkezinde de görmekteyiz. "Tündük", "Şanırak" gibi adlarla tanımlanan otağın tepesindeki delik bu inancın yansımasıdır. Gök kutsal olduğu için göğe yakın olan; ağaç, dağ, kurt, keçi, kartal bu sebeple kutsaldır. Orhun anıtlarında bile Bilge Kağan ”Türk Kağanı Ötüken Ormanı’nda oturursa sıkıntı olmayacaktır.” demektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi orman Köktürk Kağanlığı’nı da gizleyecek ve kollayacaktır. Bugün bazı coğrafyalarda önyargıyla yaklaşılan yılbaşında çam ağacı süsleme Şamanist bir imgedir ve kültürümüzde mevcuttur; tabi bizim yılbaşımız Nevruz'dur. Türk halklarında özellikle iğne yapraklı ağaçlar kutsal sayılmıştır, bunun sebebi iğne yapraklı ağaçların her mevsim yeşil kalması olarak düşünülebilir. Bu ağaçların kutsiyeti ve bunlara çaput bağlama gibi inanışlar da günümüzde Türk ve akraba halklarının yaşadığı tüm coğrafyalarda aynıdır. Asya'dan Avrupa'ya yaşadığımız her yerde bu ağaçlardan başta çocuk olmak üzere türlü şeyler istenir. Manas Destanı'nda Manas doğmadan önce evlatsızlık çeken babası Cakıp Han eşine varıp "evliya mezarına gitmedin", "elmalıkta yuvarlanmadın" diye sitem ederek bunları yapsaydı çocuklarının olacağını belirtmektedir. Tüm hayatları ağaç üzerine kurulu olan Türklerin eskatolojisi de ağaçla ilgilidir. (Yukarıdaki anlattığımız kıyamet senaryosu.)
Şüphesiz birçok milletin geçmişinde ağaçla ilgili önemli inançlar ve atasözleri vardır ancak hiçbiri yukarıdaki kıyamet senaryosunda olduğu gibi günümüzü anlatamaz. Binlerce yıl önce yaşamış bu insanların mesajlarını dikkate alarak hemen harekete geçmemiz gerekmektedir. Bu sebeple sessiz kalma Türkiye!